16 Ocak 2014 Perşembe

peri gazozu

anneme dedim kahvaltıdayken, "hadi şu kitabı getir de iki gözlerimiz nemlensin." 
"a aah" dedi "olur mu öyle şey. canı isteyince gözden yaş gelmesi olur muymuş"  aldı kitabı, bıraktığı yerden sesli okumaya başladı.
aradan beş dakka geçmedi ki 
baktım, gözlerindeki yaşı silmeye çalışıyor bir yandan. dedi "eh be adam perişan ettin bizi..."

aynı kuşaktanlar. farklı kuşaktan olan benim bile gözlerimi nemli hale getirebiliyorsa onu nasıl etkilemesin...  radikal'de yazdıklarını kitap haline getirmiş. her ne kadar ezbere bilsem de yazılarını, kitaplaştırılmış halini edinmeden duramadım. sayfada ayrı güzel oluyor. 



çok yaşantı var ercan abi'de. kelimenin tam anlamıyla ayaklı text. meslek hayatı ona çok katmış. 
öyle bir adam ki; senaryoları gerçek.

9 Ocak 2014 Perşembe

kalem deyip geçmemeli

bazı espriler vardır, yalnızca belli bir yaş aralığındakiler yapabilir bu esprileri. o aralığın dışındakiler yapsa hemencecik garipsenir, ortamda soğuk havalar eser. işte ben de geçenlerde böyle bir hâlle karşılaştım.

kırtasiyedeydim. çektirmem gereken notları verdim fotokopiye, dükkanda geziniyorum. kalemlerin olduğu yerdeyim. kalemler 3 buçuk, 4, 5, 6, 7 buçuk, 10 lira diye belli bir seriye dahil olmadan gidiyor. sonra birden bir şey oldu, o kendi çapında fiyatlarla ilerleyen kalemlerden 45 liralık kaleme gözüm ilişti. aslında gözüm fiyatına ilişti. yoksa kalem, hiçbir şekilde 45 lira bayılacak bir kalem değildi.
hem... 45 lira bayılacak kalem ne gibi özelliklere sahip olabilirdi ki?

ben de yine tam bu minvalde düşünürken şaşkınlığımı dile getiriverdim.

-abi? bu, 4 buçuk lira di mi? kalemler? 4 buçuk lira? di mi?
+yok koçum. orada yazdığı gibi, 45 lira.
-(çokmuş anlamında bir yüz ifadesi) abi napıyo bu kalemler, aynı zamanda senin yerine mi düşünüyor? (gülüyorum bu sırada)

(iç seslerimiz) -senin yerine mi düşünüyor? rezil herif. komik mi lan şimdi bu?

gülmeseydim bu kadar soğuk hava esmezdi, biliyorum. hep bu kötü esprinin ardından güldüm diye adam imâlı imâlı bakışlar attı. haklı da tabi. espri yapacaksam da 20'li yaşların gerektirdiği tarzdan espri yapmalıydım. bu düpedüz 40-45 yaş aralığında bir adamın yapabileceği espriydi!


uzun uzadıya anlattığım, esasında ufak bir es'in gerçekleştiği bu gergin saniyelerin ardından adam kalemin mimar kalemi olduğuna açıklık getirdi. bozulsa da garantisi varmış gıkını çıkartmadan değiştiriyorlarmış yetkilileri, bunları söyledi. değiştirecek tabi lan. 45 lira. boru mu?

alfred adler

İnsanın doğuştan aşağılık bir varlık olduğunu savunup, hayat gailesinin üstün olma çabasından ibaret olduğunu söyler. Kendi çalışma alanını bireysel psikoloji olarak seçmesinde de bunun etkisi var sanırım. 


Çocukluğunu hastalıklar içerisinde geçirmiş birisi Adler. Kendinden yaşça büyük kardeşi sokaklarda dilediği gibi sosyalleşip, dilediği gibi oyunlar oynarken o; bir türlü kendini hastalıktan kurtaramamıştır...

Hal böyleyken annesinin ona özel ilgisi şarttı. Annesinin ilgisiyle geçen hastalık sürecinden sonra annenin dünyaya bir çocuk daha getirmesiyle, üzerindeki ilginin doğrudan kardeşine geçmesi bir oldu.. ki Adler bunu daha sonra şu sözleriyle açıklayacaktı: Kendimi tahtından indirilmiş bir kral gibi hissettim.

Dersleri hastalığının da etkisiyle kötüydü. Akademik anlamdaki başarısızlığı, babasının okuldan alma düşüncesi tam da o bahsettiği aşağılık duygusuyla doğrudan ilintiliydi.
Ve kendini ispatlamaya ihtiyaç duydu. Kaldığı derslerden geçti. "En başarılı" oldu.

Bu yaptıkları hep "kendini ispatlama süreci"ne dairdi.
En önemli tespitlerinden birini sundu: Kişi, sürekli olarak kendini ispat etme çabasındadır.

Kendini ispat etti. Hem de fazlasıyla.
Dünyanın en ünlü, en önemli psikiyatristlerinden biri oldu ortaya koymuş olduğu teorileriyle, ekolleriyle... 



Sözün özü; hiçbir bilim adamı, üzerinde çalıştığı şeyleri yaşamındaki gelişmelerden bağımsız bir şekilde yorumlayamaz. Alfred Adler'in de kısa yaşam hikayesine baktığımızda, öne sürdüklerinin aslında birbirinden çok da farklı olmadığı kanısına varıyoruz.