9 Ocak 2014 Perşembe

alfred adler

İnsanın doğuştan aşağılık bir varlık olduğunu savunup, hayat gailesinin üstün olma çabasından ibaret olduğunu söyler. Kendi çalışma alanını bireysel psikoloji olarak seçmesinde de bunun etkisi var sanırım. 


Çocukluğunu hastalıklar içerisinde geçirmiş birisi Adler. Kendinden yaşça büyük kardeşi sokaklarda dilediği gibi sosyalleşip, dilediği gibi oyunlar oynarken o; bir türlü kendini hastalıktan kurtaramamıştır...

Hal böyleyken annesinin ona özel ilgisi şarttı. Annesinin ilgisiyle geçen hastalık sürecinden sonra annenin dünyaya bir çocuk daha getirmesiyle, üzerindeki ilginin doğrudan kardeşine geçmesi bir oldu.. ki Adler bunu daha sonra şu sözleriyle açıklayacaktı: Kendimi tahtından indirilmiş bir kral gibi hissettim.

Dersleri hastalığının da etkisiyle kötüydü. Akademik anlamdaki başarısızlığı, babasının okuldan alma düşüncesi tam da o bahsettiği aşağılık duygusuyla doğrudan ilintiliydi.
Ve kendini ispatlamaya ihtiyaç duydu. Kaldığı derslerden geçti. "En başarılı" oldu.

Bu yaptıkları hep "kendini ispatlama süreci"ne dairdi.
En önemli tespitlerinden birini sundu: Kişi, sürekli olarak kendini ispat etme çabasındadır.

Kendini ispat etti. Hem de fazlasıyla.
Dünyanın en ünlü, en önemli psikiyatristlerinden biri oldu ortaya koymuş olduğu teorileriyle, ekolleriyle... 



Sözün özü; hiçbir bilim adamı, üzerinde çalıştığı şeyleri yaşamındaki gelişmelerden bağımsız bir şekilde yorumlayamaz. Alfred Adler'in de kısa yaşam hikayesine baktığımızda, öne sürdüklerinin aslında birbirinden çok da farklı olmadığı kanısına varıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder