26 Temmuz 2013 Cuma

saygı duymak zorundasın!

hele ramazan aylarında daha çok peyda oluyor bu. saygılı olma zorunluluğu.
birileri çıkıyor belli zamanlarda, hemen hemen birçok şeyde saygılı olmanın şart olduğunu belirtiyor.
iyi de,
saygı duymak n'ola ki? olası her karşı eleştiride saygı duyma beklentisi gibi bir şeyse ben buna karşıyım. zira onlar kendilerinin söyledikleri sözü özümseyip benimseyip ve tası tarağı toplayıp bu tartışmadan apar topar uzaklaşmamız gerektiği fikrindeler sanırım. 

saygı böyle bir şey değil ki... saygı, belli bir kesimin zoruyla olacak bir şey değil.

tartışma anında, belli bir fikre saygı duymak gerektiği fikrini benimsiyorsan eğer, zaten aslında yeterince saygı duymamışsın demektir.

(düşünce balonu) -hmm... bu dedikleri/yaptıkları cidden hoşuma gitmedi ama susarak saygılı olduğumu herkese göstermeliyim.


gibi bir şey bu? saygı, karşındakinin fikirlerinden nefret etsen de dişlerini sıkıp oracıkta bir söz söylememekten ibaretse ve devamında "bu da senin düşüncen tabi. eheh." diye devamını getirmekse  (iç ses: sikerler öyle işi arkadaş!), böyle bir şeyi ben istemem açıkçası. bu, dört dörtlük bir iki yüzlülük örneği bana kalırsa. başbakan erdoğan gibi konuştum ironiye gel!


ha bir de saygının şekli boyutu var tabi o çok komik. daha çok gelenekçi ailelerde görülüyor bu.

adam babasının yanında bacak bacak üstüne atmıyor işte efendime söyleyeyim ayaklarını uzatmıyor hep beraber tv izlerken, sigara falan içmiyor onun yanında. ama, gelgelelim babasının yanında olmadığı her zaman diliminde onun yıllarca kazandırmaya çalıştığı davranışlardan uzak, sersefil bir yaşam sürüyor. onu okutmak için harcadığı paraları yiyor, çarçur ediyor ve kelimenin tam anlamıyla babasına layık bir evlat olamıyor?? onun yanında ayaklarını uzatmadığı için, karşısında her daim el pençe durduğu için.. saygılı bir evlat oluyor. 
bu mudur yani saygının sınırları? 
ülkemiz içerisinde sanırım bu.

neyse. dağılabilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder